Başlamadan not: Kişisel bir yazıdır, kafamı toparlamak için yazıyorum. Okur tamamen farklı düşünebilir veya hiç ilgisini çekmeyebilir.

Zamanında blog tutmak üzerine bir yazı yazmıştım. Bu yazıyı ara sıra okumaya ihtiyacım var. Şimdi onun diğer yüzünü düşünmek istiyorum, yani blog yazmak değil de okumak yönünü...

İnternet, son birkaç yılda insan hayatında çok büyük bir etken olmaya başladı. İnternet sosyalliği gün geçtikçe daha da demir atıyor hayatımıza. İletişimdeki önceki dev adım radyo ve televizyon ile gelmişti. İnternetin dev adımı ise linke tıklama teknolojisi oldu, ve en sonunda katkıda bulunma imkanı. Yani, isterseniz yalnızca izleyen/dinleyen olmuyorsunuz artık. Saçmasapan takma adlara bürünüp (ya da isim vermeyip) küfretmek; saatlerce uğraşılıp göz nuru ile hazırlanan içeriklere üstünkörü yorumlarda bulunmak; Türkçe yazmayı bilmediğinizi ilginç bir alfabe ile (nbr qanqa, boswer ya!) tüm aleme haykırmak sizin elinizde. Neyse, konuyu dağıtmayalım. Neydi asıl konu? Blog okumak. RSS okuyucular ile çoğumuzun yaptığı işlerden biri. Benimse uzun süredir yaptığım ama en son bir sadeleştirmeye gittiğim.

Çoğu aboneliğimi boş yere devam ettirdiğimi gördüm. Üstünkörü geçigeçiveriyorum üstlerinden. Baktım, doğru düzgün okumuyorum bile. Çünkü her gün bir şeyler düşüyor okuma kutuma. Çok fazla şey! Her an o modda da olmuyorum ki kardeşim. Örneğin bir zamanlar (Google Reader ile tanıştığım dönemlere yakın) Steve on Image Processing'i keşfetmiş ve ilk yazdığı yazıdan alarak çoğu yazısını okumuştum belirlediğim saatlerde. Ek bir dersi takip ediyormuşum gibi. Çok faydasını gördüm. Ama sonra abone olup okuma kutuma düşmeye başlayınca aynı verimi alamadım. Ayrıca bölmeye başladı zamanımı. Aralarında şöyle farklar var, ben aktifken kendimi hazırlayıp (2-3 saat bölünmeden düşünmek üzere) dalıyordum okumalara ve deneyerek yapıyordum. Ama öteki türlü benim kafamda bir problem varken pat diye gelen yeni postalar aynı ilgiyi göremediler benden. Python blogları için de aynı şeyi söyleyebilirim. Onun yerine onları yer imlerinde tutup arada "bugün canım Python bloğu çekti" dersem bakıyorum. İlginç bir adamım ben, işim gücüm yok, arada öyle şeyler çekiyor canım! Yer imi teknolojisi (ve paylaşımı) bana kalırsa böyle işler için daha verimli. Eğer okuma kutusuna düşenleri ben iyi anlayarak okuyorum dersem bir gün yine eklerim. Veya bana ne ya düşerlerse düşsünler, okumuyorum ama aboneliğimi devam ettiriyorum, her gün de (adamlar n'apıyor takibi yapan zehir hafiye gibi) boş boş başlıklarına bakma eylemini tezatlıkla karşılamazsam eklerim. Aslında en güzeli çok temel birkaç bloğu takip edip, RSS okuyucuya haftada bir falan göz atmak. Evet evet, iradeli bir bünye (hele ki internet iradesi bambaşka bir şey) bunu yaparsa çok şahane olur o zaman. İlgili konulardaki teknik blogları takip edebilirim. Alttaki ödev sorusu olmayan (katkılı) yorumlardan da insan bir şeyler kapar elbette. Ama işin bir de şu yönü var. Bu teknik bilgiler zaten çoğu durumda kitaplarda bulunuyor. Ve kitap okumak daha tatmin edici ve bütünleştirici bir yöntem. Yani bir konunun bittiği anlaşılabiliyor. Bu çok önemli; konunun bitmesi. Bitmemek, insanı yer bitirir! Bilmeyenler, "tez bitmeyen" bir tez yazsın, görsün ne demekmiş bitmenin anlamı. Neyse, teknik blog okuma faslı kabaca böyle.

Teknik demişken bahsetmekte yarar var. Şu işin felsefesini tartışmayan teknik bilgi yüklü sosyal web blogları. Memleketimin en çok rağbet gören bloglarının bulunduğu tür. Siteye girenlerin nasıl en ince ayrıntısına kadar takip edileceği tüyoları, bitmek tükenmek bilmeyen teknoloji haberleri, internetten para kazanmanın en ince yolları, ve daha bir çok şey. Bunları takip etmeyi bırak, görünce pencereyi kapatmak lazım. Zamanını biraz değerli gören bünyelere yazık. Herkes yazmak zorunda değildir, herkes fotoğraf çekmek zorunda da değildir, ya da msn'den konuşmak, veya da Facebook ortamına dalmak. Geçiniz...

Bazı düşünce blogları var sırada. Çok ona buna laf etmedikten sonra bunları seviyorum. Cidden internet günlüğü tadında. Kısa, öz, samimi fikirler. Bu filmi izledim, tüm dostlara tavsiye ederim diyen sesler; yeni bir çalışma yürüttüğünü ve çalışmanın adresini paylaşıp geribeslenim bekleyen emek verenler; çok çalıştığını ve gidip bir güzel tatil yapacağını haykıran ve tatil maceralarını paylaşan yorgunlar... Bunları okumayı çok seviyorum genelde. Burada samimiyet ve kişisellik konusu önemli. Kahve köşesi yerine blog köşelerinden başbakan olma işini şiddetle kınıyorum. Kendisi yapamayıp, okumuş ama onun istediklerini değil de başka yolları tercih etmişlere ver yansın edenlere ben de "çık git tarayıcımdan" diyorum. Asabımı bozuyorlar. Biraz eziklik belki de. Herkes kendi yaşamına baksın kardeşim. Zaten herkes güzel güzel işini yapıp hakkını hakkıyla savunursa sorun çıkmaz. Aman yanlış anlaşılmasın, derin fikir tartışması yapanlara saygım sonsuz, hele bir de analitik zeminde yapıyorlarsa keyifle okurum. Kastedilenler, kendi içinde kalanları sürekli birilerine laf uzatarak farklı bir şekilde ifadeye döken yazarlar. Geçiniz...

En temel konulardan biri de güzel yazma konusu. Güzel bir dil kullanımı. Yani, her cümlesinde noktalama hatası içermeyen, doğru yazılmış kelimelerle bezenmiş yazılar. Bazı yazılar beni cidden kızdırıyor. Diyorum ki; kardeşim, madem girdin bu işe, şu yazılarını bir kerecik bari kontrol et yayınlamadan. Kesin gözüne batar yahu! Yazar kendi yazdığına değer vermiyorsa okurundan hiç beklemesin. Türkçe'ye yazık falan hiç diyemeyeceğim. Yazara yazık! Geçiniz...

Ne kaldı geriye? Bilmiyorum. Zaten şu anda da abone olduğum 5/10 RSS var. Temizledim ortalığı bir güzel. Ooh, içim rahatladı. Bundan sonrası için de küçük kararlar alıyorum:

  • Takip ettiğim blog sayısı şu ankinden çok farklı olmayacak.
  • "Akşamdaaan akşama" değil de "bayramdan bayrama" takılacağım RSS okuyucuya.
  • Google sorunca söylüyor zaten diye, elimin altında saklamam gerekmediğini öğreneceğim.
  • Olayların takibi için kullanacağım (Örneğin bizim bölümdeki seminerler/duyurular RSS'i. Zaten sistemi yapan benim, imam kullanmazsa cemaat hiç kullanır mı?).
  • Beğendiğim yazıları, paylaşmaya devam! (Zırt pırt durumuna gelmeyen) paylaşmak değerlidir.

Yazılanlar, bu blogdaki çoğu yazı ile çelişiyor durumda olabilir. Hatta çelişiyor. Büyüyoruz işte, ne olacak ki? Nihayetinde insanız diyelim...