Oturgaçlı götürgeç meselesi
Çevremde ne zaman dil muhabbeti geçse, biri çıkar ve "oturgaçlı götürgeç" lafını muhabbete tuz biber eder. Bunu kim çıkarmış bilmiyorum, gerçek olduğundan da çok şüpheliyim. Olmuş veya olmamış, mesele bu da değil zaten. Bir kurumla bir dil nasıl tamamen örtüştürülür, o da ilginç. Asıl mesele, insanların daha rahat ve anlaşılır bir dille bilgiyi aktarabilmesi ve alabilmesi. Bazı kimseler, böyle cımbızlanmış birkaç şeyde takılmayı çok seviyorlar. Bir kelimeye takılıp, tartışılan konunun özüne dönmek ne kadar zorlaşıyor.
Bence insan kullandığı dile dikkat etmeli, düşünsel seviyesini ifade edebileceği kapasiteye ulaşması için yeri geldiğinde o dil için emek sarfetmeli, onu geliştirmeli. Aynı programlama dillerinde olduğu gibi; bir dil, değişen ihtiyaçlar doğrultusunda gelişmezse, gün geçtikçe kullanılmaz ve yetersiz olmaya başlar. Yeni diller, eski kullanımların üstüne inşa edilir. Tutuculuk yapmak, o dili öldürür. Diller birbirlerinden hem sözdizimi (sentaks) hem de fikir alırlar, almak zorundadırlar.
Konuşma dilleri -özellikle bilim yapılan diller- için de bilim tarihi çok güzel bir ayna. Bundan 13-14 asır önce Antik Yunan eserleri Harran ve Edesa (Urfa) civarındaki bilimciler tarafından Aramaic (Süryanice) diline çevrilmiş*. Ardından da Arapça'ya büyük bir çeviri hareketi başlamış. İslam Dünyası'nda bilimin gelişmesi öncelikli olarak bu çeviri hareketleri ile parlamış ve bu süreç zarfında da büyük âlimler büyük eserleri çevirmeyi sürdürmüş. Benzer şekilde Batı Dünyası da 12., 13. asırlarlarda sıkı çevirilere başlamış. Bilinmeyen bir dilde, ezbere inanılan Aristotales öğretilerinin ancak çevirilerle anlaşılması, değerlendirilmesi ve yanlışlıklarının görülmesi mümkün olmuş. Aydınlanmanın kuluçka dönemi bu çevirilerle yaşanmış.
Şu anki yaygın bilim dilleri, ezelden beri böyle değillerdi, bireyler ve toplumlarca geliştirildiler ve bu günlere getirildiler. Bu sebeple, dil ve çeviri bence çok önemlidir. Kişinin, konuştuğu dili güzelleştirmeye, gördüğü yenilikleri o dilde yeniden üretmeye çabalaması ne güzeldir. Ama bu, kesinlikle o dile yüklenen kutsal bir anlamdan dolayı değil! Gelişmesi dile bağımlı olan akla ve onun üretimi olan düşünceye yüklenen anlamdan dolayı. İnsan, duygu ve düşünce yatağına önem vermez mi hiç?
* John Freely, "The Emergence of Modern Science, East and West", Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2004.
2 yorum
Slm İsmail Arı,
Bloguna başka bir nedenle rastladım ama bu konuda yazmak istedim. Bu uydurmalar bilinçli olarak ortaya atılmış saçmalıklardır. Daha önce bu saçmalıkların gerçek hikayesini okumuştum ve şimdi nette araştırdım ama bulamadım. Bu uydurmalar Cumhuriyet'in ilk yıllarına dil inkılabının yapıldığı zamanlarda ortaya çıktı. Dil inkılabının amacını baltalamak amacıyla yanılmıyorsam 3 edebiyatçı tarafından bilerek listeler halinde uydurulmuştur. O zamandan bu yana bu hikaye söylenegelir. Oysa Türkçe'miz gerçekten güçlü bir dil yapısına sahip ve gücünü yıllandıkça artırıyor.
Pek fark edilemeyen bir gerçek var; özellikle Avrupa'da Türkçe öğrenenlerin sayısı hızla artıyor. Türkçe bilen İngiliz mühendis arkadaşım ben buna tanığım. Bir gün iş yerime alanında uzman Fransız bir tekniker geldi. Sürekli İngilizce kullanarak bizimkilerle anlaşıyordu. İlk geldiği günlerde beraberinde çalışan teknisyenler kendilerine sürekli onu yap bunu yap diye talimat verdiği için ve nasılsa Türkçe bilmiyor deyip kendi aralarında küfrederek ondan bahsediyorlardı :). İşini yaptı ve başka bir ülkeye geçti. Sonradan teknisyen arkadaşlar Fransız teknikerin Türkçe bildiğini İngiliz mühendisten öğrendiler!! :)). Suratlarını o an görmek lazım. :) Meğer adam Türki Cumhuriyetlerde 9 ay kadar bizim Türklerle beraber çalışmış ve Türkçeyi düzgün aksanla öğrenmiş.
Hala aramızda karşılaştığım Arapçılar var. Din referansını mutlak yadsınamazlıkla dile yüklüyor. Oysa kendisi Çerkez ama benim ana dilim Arapça diyor. Ben de öyle diyenlere doğru ya Çerkezce ve Türkçe'yi şeytan yaratmıştı tüh unutmuşum diyorum...
Blog temanı beğendim. İyi günler...
Merhaba Tunç,
Düşüncelerime güzel tercüman olmuşsun değerli yorumlarınla. Cumhuriyet dönemi konusunu tam bilmesem de öyle veya böyle o dönemlerdeki dil devrimine karşı bir kampanya olarak çıktığına şüphem yok. Nedense bu gibi karalamaların boyası ortaya çıkarılsa da insanların belleklerinde sahiymiş gibi kalıyor ve okumuş insanlar dahi cahilce bu söylemlere ortak oluyorlar.
Dil konusunda da insanlar kendilerini İngilizce (geçtiğimiz yüzyılda Fransızca, daha öncesinde Arapça ve Farsça) üstünden ifade etmenin bir üstünlük olduğunu düşünüyorlar ve ne yazık ki ne o dillerin hakkını veriyorlar ne de anadillerinin.
Yorum için çok teşekkürler.