Başlıkta geçen söz, Wilson Pickett’e ait. İlk duyduğumda ne hissettiysem, şu anda yazarken de aynı şeyi hissediyorum. Yakın zamanda benzer bir alıntıya denk geldim, Aristoteles’e atfedilmiş: “Sürekli yaptığımız şey neyse, biz oyuz. O halde mükemmellik bir eylem değil, bir alışkanlıktır.”

Bu yazı, bu alıntıların arkasında yatan felsefeye dayalı. Çok daha detaylı olabilirdi ama kısa tutmaya çalışacağım. Daha çok kişisel bir yazı, hitap ettiğim kişi genel olarak kendimim. Düşündüğüm şeyleri yazıya geçirdiğimde aklımın berraklaştığını hissediyorum. Erişime, başka insanlara da motivasyon olabilir ve fikirlerini paylaşabilirler düşüncesiyle açtım.

Yazı paradigma değişimi ile ilgili, benim yapmak istediğim paradigma değişimi. Ben’i kısaca özetlersem; gününün çoğunu bilgisayar başında geçiren bir bilgisayar bilimi öğrencisi ve hayatı internetle dolmuş taşmış biri. İki tane ben var, biri fiziksel, diğeri sanal. Siz şu anda fiziksel ben’i kısmen temsil eden sanal ben’i okuyorsunuz.

Değişim; bireyin kendi isteklerini kavramaya çalışması, bu yolda internet sosyalliğinden ve alışkanlıklardan yapılmak istenene doğru hamleleri ile ilgili. Çok düzenli bir yazı değil, bölük pörçük. Aynen beni rahatsız eden şu anki durum gibi. Beni rahatsız eden şey yaptığım şeyler değil; yapmadığım, yapamadığım şeyler…

Özbilinç

Bireyin kendi isteklerini, yani basbaya hayattan ne beklediğini bilebilmesi ne zor. Bunu düşündüğünde karşılaşacağı tabloya göğüs germesinin zorluğundan ve korkusundan belki de, sürekli ertelenir bu düşünceler. Çok basit bir deney işte sana: Eline bir parça kağıt ve bir kalem al, ve oraya hayattan ne istediğini yaz. Günler geçer, yazamassın, yine paspasaltı olur o düşünceler. Ancak bıçak kemiğe dayanır tekrar ve hortlar saklı istekler. Yazmak istemeyiz bir de, çünkü vebali büyüktür.

Deneyin devamı da çok basit: Hani şu 3x5’lik kağıtlar var. Onlardan al bir tomar ve her gece hedeflediğin isteklerin doğrultusunda bir madde de olsa sonraki gün ne yapacağını yaz ve gidişatı gözlemle. Kağıdı günün sonunda at. Günler geçecek ve o madde hep yeni kağıtlarda yer alacak. Bir maddeyi bitirsen, ikincisi kalacak, üçüncüsü kalacak ama günün koşuşturmacası ve her yanını saran bölünmelerden dört olmayacak. Aman diyceksin, ne saçma bu sistem! Robot muyum ben, böyle iş mi yapılır? Bu yöntem mi derdin gerçekten, yoksa istediğin şeyleri yapamadığını, ve uğraşmazsan hiç yapamayacağını apaçık görmek mi? Bununla yüzleşmek mi? Nietzsche, “To forget one’s purpose is the commonest form of stupidity” der. Sanırım çok haklı…

Seçme özgürlüğü

“Düşünce, özgürleştiği yerde yeşerir” derler. Bunca bilgi bombardımanının altında düşünsel özgürlük ve özgünlüğün yakalanabileceğini düşünmüyorum artık. Kişinin bunlardan vazgeçmesi, zor da olsa denemesi gerekir.

Bağımlılık

Hep bağımlı olmadığımızı düşünür, geçiştiririz, ciddiye almayız. Fakat bu işi cidden gözlemeye başladığımızda ortaya çıkan tablo bizi sinir edebilir. Zaten belki de bu yüzden bu işi çok dürtüklemek istemeyiz. Bağımlılığın tespiti kolaydır: Bir süre yapmadan duramıyorsan o şeye bağımlısındır. Bağımlılık bir tür hastalıktır ve kurtulmak için önce hasta olduğuna ikna olmalısın. Ve bıraktığında ilk anlar muhtemelen güzel gelecek, cesaretleneceksin, ama ilerleyen zamanlarda boşluğa düşme hissi seni deli edecek. Ya kendini kandırıp vazgeçeceksin, ya da kendine başka bir bağımlılık bulacaksın. İdeallerin, insanın bağımlılığı olması en ender durumlardan biri sanırım. İnternet de günümüzün en yaygın bağımlılığı olsa gerek, bu yazının bahsi gibi.

Çözünürlük ve sıklık

İnsanlar dağın değişikliğini gözlemleyemezler ama bir taşın düştüğünü gözlemleyebilirler. Ağacın yapraklarının rüzgarda sallandığını gözlemlerler ama elektronun atom etrafında döndüğünü gözlemleyemezler. Algı, zamana bağımlı bir çıkarım fonksiyonudur. Biz dün ve bugünü gözlemleyebiliriz; çocukluğumuz, gençliğimiz, yaşlılığımızı gözlemleyebiliriz ama insanlık tarihini gözlemleyebilmek için çözünürlüğü biraz değiştirmek gerekir. İstediklerini bir türlü yapamadığını düşünen ve yaşam çözünürlüğünde bakan bir göz, besbelli çocukluğuna özenir. Bu göz, her çağda aynıdır, hep çocukluğuna özenir. O çağda iyi olmuş şeyler olabilir ama buna başka bir gözle bakmak lazım. Her durumda aynı gözlükleri takınmak geleceğe kulaklarını kapamak olur. 80’lerin çocukluğunda kalırsın; teknolojinin sevdiğin insanın hayatını kurtardığını göremeyip insanların bilgisayar oyunundan başını alamadığına takılır, bundan dem vurursun…

Sanal ben

Çoğumuzun bir de sanal hali vardır. Biz yaratırız onu. Fiziksel ben’in yapmak istediklerinin gerçekleşmesinin zorluğuna karşın sanal ben isteklerini daha kolay gerçekleştirebilir. Hatta fiziksel ben’i de kandırıp alıkoyabilir. Bunun uç boyutunda Second Life gibi oyunlar yer alıyor. Facebook türevleri de insanlığın sanal meskeni oldu artık. Buralarda yaratılan sanal ben, fiziksel ben’in hep iyi tarafıdır. Arada kötü taraf da serpiştirilir ama onda bile bir güzellik katma hedefi vardır, boşa yapılmaz. Fiziksel ben’in algılama kapasitesinin ötesinde bir paylaşım hızı olur ve fiziksel ben için seçme özgürlüğü baltalanır, bağımlılık yapar ve asıl beklentiler hep alıkoyulur. Buralarda insanı alıkoyan bir şey var. Sebebini bilemiyorum, ama semptomlarını yaşıyorum.

Mücadele yöntemi

Üstteki maddelerin farkında olan herkes onlarla başaçıkabilmeyi ister. Bu isteklere cevaben hazırlanan belli kalıplar doğdu. Genel adıyla verimlilik pr0nosu deniyor. O metodları tümüyle uygulamazsanız, yanlış yolda olduğunuzu hissediyorsunuz. Bu da bağımlılıklarla mücadele etmenin başka bir bağımlılıkla bir nevi yerdeğiştirmesi. Bunun da farkında olmak lazım.

Rota

Farklı çözünürlüklerde bakış, daha çok fiziksel ben, bağımlılıklarla ve özfarkındalığın acısı ile mücadele ve ultra-verimlilik derdinin çöpe atılması. Hepsini yaparken sonunun düze çıkacağına olan umut…

Sade dille özet

  • Sanal dünyadan (burası dışında) zorla da olsa kendimi koparma adımları attım. Çoğu sanal hesabımı ve Facebook hesabımı tamamen sildim. Üstünde haftalarca emeğim olan sanal ben uçtu gitti. Ne kadar özenerek sanal ben yarattığımı(zı) farkettim. Bir daha sanallığa amaçsız dalmayacağım.
  • Verimlilik pr0nosuna bağımlı olduğumu gördüm ve bu konuda minimum bir okur olmaya karar verdim. Bu konuda pek konuşmayacağım.
  • Bahsettiğim deneylerin hepsini yaptım ve deneyimimi yazdım.

Son zamanlarda çok fazla yazı yazdım. Nadasa bırakıyorum buraları…

Önce uyum gösterirsiniz, sonra alışkanlık edinirsiniz
Wilson Pickett

Sürekli yaptığımız şey neyse, biz oyuz. O halde mükemmellik bir eylem değil, bir alışkanlıktır.
Aristoteles