Bir haberin sunuluş biçimi neden önemli?
Böyle konulara girmeyi sevmem ama sessiz kalmak da istemiyorum.
Hatırlarsınız: Birkaç yıl önce Türkiye'de Google Sites, Youtube, Blogspot, WordPress, Vimeo gibi sitelere ve bunların altalanlarına erişim yasaklanmıştı. Google Sites'e erişimin toptan yasaklanmasına sebep olarak da burada açılan bir sitede Atatürk'e hakaret edildiği iddiası öne sürüldü. Dikkatinizi çekiyorum, bahsi geçen site yasaklanmıyor, tüm Google Sites sayfaları yasaklanıyor. Yorgana pire at, sonra yorganı yakmaya bahanen olsun.
Ardından doktora arkadaşımız Ahmet, Google Sites'te bulunan kendi sitesine erişemediği için bu konuda dava açtı, dava iç hukukta çözülemeyince AİHM'e taşındı. Yine dikkatinizi çekerim; Ahmet'in sitesinin Atatürk'e hakaret edildiği iddia edilen site ile ilgisi yok. Tek ortak noktaları ikisinin de milyonlarca site barındıran Google Sites'te yer almaları. Aynı mahallenin çocukları olmaları diye düşünebilirsiniz.
Bir sitedeki içerik yüzünden tüm alanı kısıtlamak kadar saçma bir mantık olamaz. Oldu olacak tüm İnternet'i yasaklayın!
Neyse arkadaşımız işin peşini bırakmadı. Biz de manevi olarak desteğimizi eksik etmedik; hatta yeminli tercüman çevirileri için maddi destek veren arkadaşlarımız oldu. Çünkü bu dava sadece bir arkadaşımızı değil, hepimizi ilgilendiren bir dava.
Sonra güzel haber geldi, bu hüküm yanlış bulundu ve mutlu son...
... derken ortaya pervasız ve patavatsız Türk medyası çıktı. Taraf gazetesi Tuğba Tekerek imzasıyla "Atatürk’ü koruma pahalıya patladı" diye manşet attı. Kendisinden izin almadan gazeteye Ahmet'in fotoğrafını koydu, açık adresini verdi. Öyle bir haber ki, sanki Ahmet'in derdi pireyi bahane edip yorgan yakan sansürcü zihniyet değil de Atatürk'e hakaret ettiği iddia edilen siteyi savunmak. Şüpheli olmayan bir okurun bunu böyle okuması çok çok olası. Açıkçası böyle bir konumda anılmak arkadaşımızı çok üzer.
Tam sevinecekken şimdi yine ayıkla pirincin taşını! Hedefte sansürcü zihniyet değil de Atatürk'e hakaret eden siteyi savunuyormuş gibi gösterilen bir kişinin ve kurumunun adı var.
Medya bu işi çok güzel beceriyor. Asıl suçlu olan sansürcü zihniyeti hedef göstermiyor; yine işi döndürüp dolaştırıp kendinin rahatsız olduğu Atatürk korumacılığına saldırarak haber yapıyor. Haberi okuyunca işin aslı ortaya çıkıyor fakat dikkat etmeyen bir okur başlığa ve üstünkörü içeriğe bakınca orada şu anahtar sözcükler ortaya çıkıyor: "Atatürk'e hakaret", "Boğaziçi Üniversitesi" ve arkadaşımızın adı.
Her fırsatta özgürlükten bahseden fakat kişilerin iznini istemeden fotoğrafını yayınlama hakkını kendinde görerek başkalarının özlük hakkına saygı göstermeyen; haberleri çarpıtarak gösteren ve işin aslını vermekten öte okura yanlı, yarım yamalak haberler sunan medyayı kınıyorum. Hangi gazete olursa olsun, hangi fikirden olursa olsun, hiç fark etmez.
Bu yazıyı da en azından ulaşabildiğim kadarıyla insanları bu konuda bilgilendirmek, haberleri okurken bir değil bin şüpheyle okumalarını tavsiye etmek için yazmayı uygun gördüm. Bloğun genel temasından çıktığım için üzgünüm.
3 yorum
taraf mide bulandırmaya devam ediyor desenize.
Olay bir gazete yada başka bir şey değil. Medyadakileri anlaya çalışmalı.
Bir muhabir, köşe yazarı vb. meslek sahipleri daima 'sansasyonel' haber yakalama çabasındadır, ki bu herkesin malumudur zaten. En bariz örneğini kanal ismi vermeden 'işine yeni başlayan, heyecanlı' bir muhabir Karadeniz bölgesindeki sel/toprak kaymasını seyircilere sunarken kurduğu cümle ile göstermişti;
"Toprak kayması ve selin sebep olduğu durumu ve zararı en güzel(!) burada görmekteyiz " , yanı başında da perişan olmuş teyzeler-dayılar, yıkıldı yıkılacak evler vs..
Medyada ahlak kavramından ziyade insanlar kariyer peşindeler, onların haber peşinde koşarak ilgi çekmesi gerekiyori ki mesleklerinin gereği budur, ancak kişilik hakları ve iftira konusunda yasal düzenleme olmalı.
Sadece bir yerde bir köşesi var diye kimsenin kimseye iftira atma, yargılama hakkı yok ve haddi de değil. Evet biz mühendisiz ancak ahlak kavramının yitirilmemesi için hepimize görevler düşüyor.
@A.tahir: Çok haklısınız. Ben de yazıda özel olarak Taraf'a yüklenmek istemedim. İsim vermemin sebebi lafı ortaya söylemek istememem. Çünkü yuvarlak konuşunca muhtemelen bu yazıyı yazan kişi bile okusa, evet ya doğru, diyecektir.
Fakat bu anlayış, sizin de bahsettiğiniz gibi, tüm medyaya hakim. Kişilerin özlük haklarını koruyacak yasal düzenlemeler olmadan bu yönde bir ilerleme kaydetmek de mümkün görünmüyor maalesef. Medya doğruları takip edip haber yapma özgürlüğünü istediği gibi haber yapma özgürlüğü ile karıştırıyor. Ve bu durumda olduğu gibi insanın keyfini ve sansürle mücadele şevkini fazlasıyla kaçırabiliyor.