TÜBİTAK popüler bilim kitaplarından Doğadaki Son Çocuk'u okuyorum. Kitabın altbaşlığı "Çocuklarımızdaki Doğa Yoksunluğu ve Doğanın Sağaltıcı Gücü". Son zamanlarda okuduğum en güzel kitap. Buradaki çocuklarımız lafını ben genel olarak anlıyorum ve "Günümüz İnsanındaki Doğa Yoksunluğu ve Doğanın Sağaltıcı Gücü" niyetiyle okuyorum. Kendime dersler çıkarıyorum. Okurken geçmişe doğru bir yolculuk da yapıyorum. Komşularla Sakarya kenarına pikniğe gittiğimiz günler... Arkadaşlarla çevredeki meyve ağaçlarına çıkıp göz hakkını biraz fazla kaçırdığımız bol yaralı maceralar... Solucanla balık avlamalar, sapanla kuş yakalamalar, şekerli sakızla yuvadan pehlivan böceği çekmeler... Bir de şimdiye bakıyorum. Doğadaki çoğu canlı gibi bu kültür de yokolmanın eşiğinde. Özdemir Asaf'ın bir sözü var: "Anı bahçelerinde üşümek sıcaktı". Böyle mi acaba diye düşünüyorum. Yani herkesin çocukluğu kendine mi güzel? Büyümekle ilgili mi bu özlem? Bu kitabı da bu yüzden okuyorum zaten. Öyle olmadığını, doğa ile iç içe bir yaşamın paha biçilemez olduğunu güzel güzel anlatıyor. Doğa, insanın en büyük doktoru. Kitapın yazarı Richard Louv, Amerika'daki ve bazı Avrupa ülkelerindeki (ör: Hollanda) güzel gelişmeleri de anlatıyor. Şu organizasyonlara dahil olabilirsiniz diyor. Bunları okuyorum, hevesleniyorum. Bir de dibime bakıyorum...

Son zamanlarda okuduğum en güzel kitap dedim ya, bir de son zamanlarda gördüğüm en acı video var: Anadolu'nun İsyanı. İzleyin, izlettirin. Köylülerin feryadına kulak verelim. Hep birlikte katılalım bu isyana. Akarsular hepimizin. Doğa şakaya gelmez. Can kaynağımız, para hırsıyla böylesine katledilirken kayıtsız kalmak mümkün mü?

Videodaki amca ve teyzelerin dediği gibi: Millet dünyanın malını katlediyor, ses yok. Ama köylü az yürüdü, hakkını korudu mu "sus". Anadolumuz'u vermeyeceğiz!

Anadolu'nun İsyanı from Anadoluyu Vermeyecegiz on Vimeo.