Taş çorbası
"Savaştan yorgun argın dönen üç askerin karşısına bir köy çıkar. Midesi kazınan askerler köylülerden yiyecek bir şeyler bulacağı umuduyla köye dalarlar ama gelgelelim savaştan bıkan köylüler ortamdan kabı kacağı çekmiş, kendilerini dış dünyaya kapamışlardır. Kapı kapı dolanıp kimseden bir cevap alamayan askerlerin aklına bir fikir gelir. Biri çeşmeden su getirir, diğeri koşar birkaç taş kapar, kalan da ocağı yakar. Başlarlar taş kaynatmaya. Bir taraftan da yemek muhabbetine koyulurlar. Camdan olayı izleyen bir köylü meraktan yerinde duramaz, çıkar gelir. Bakar, adamlar ciddi ciddi taş kaynatıyor. Dayanamaz sorar; 'Bunu mu yiyeceksiniz?!'. 'Ah' der, uzun boylu asker, 'birkaç tanecik havuç olaydı, daha iyi olurdu ama...'. Duruma gönlü elvermeyen köylü bir koşu gider, biriktirdiği havuçlardan bir torba kapıp getirir, tencereye atar. Bu arada diğer köylüler de yavaş yavaş meydanda toplanmaktadır. Havuçları taşların arasına dağıtan asker hayıflanır, 'bir de şöyle patates olacaktı ki, oof!'. Patates tarlasından arda kalanları saklayan köylü koşar bu sefer, patates getirir. Soğandı, biberdi, etti derken tencere dolmaya başlar. Askerin biri taşları çıkarır. Sonunda ortaya enfes bir yemek çıkar. Askerler, köylüler hep beraber otururlar; bir güzel afiyetle yerler. Bu köylülerin aylardır yediği tek güzel yemektir."
Bazen insan ne yapacağını tam olarak bilemez ama güzel şeyler olacağını hisseder. Bütün, yavaş yavaş ve katkıyla oluşur. Bazı insanlar bu oluşumda katalizör gibidir. Onların heyecanı, merağı sizi de sarar. Bütün için izin istemezler, çünkü herkes onlar kadar uzağı göremediği için statükocu davranır, elindeki kaynağı kendine saklar. Onlar sadece yola koyulurlar. Ve sonra bir, iki, üç, beş derken onlar, yüzler olur ve katalizörlerin tek başına başaramayacağı bütün ortaya çıkar. Değişim için katalizör olmaktan hiç mi hiç vazgeçmemek lazım...