Bilgi ile bilinç kaynağı arasındaki fark
Modern rasyonel insan kendi çelişkili doğasına zıt bir biçimde, çoğu söylemin içinde tam bir tutarlılık bekliyor. Bundan öte konu edindiği söylemin bilgi vermesini bekliyor, bunun için çabalıyor ve sonra kendi sonunu hazırlayıp tüm söylemi çöpe atıyor. Konuyu daha somutlaştıracak olursam buna dini örnek gösterebilirim. İnsanlar kutsal kitabı bir fizik veya matematik kitabı gibi okumaya kalkışıyor, kuantum konusunda bile birçok şey söylenmesi lazım geldiği gibi baştan yanlış olan mantıksal bir maceraya kalkışıyor ve p ise q ile yetinmek yerine p ise z gibi dolambaçlı argümanlar bulup gülünç duruma düşebiliyor. Ya da tam tersine belli bir bilginin yanlışlığına takılıp büyük resmi unutuyor. Gözle görünene dürbünle ya da mikroskopla bakmaya benziyor bu durum. Oysa kutsal kitap bir bilgi kaynağından öte bir bilinç kaynağı. İçinde birçok bilgi içermesi bunu değiştirmez, o yine de bir bilinci aşılamayı hedefler. Bilgiler güncellenebilir, fakat oturacağı zemin bellidir. Ancak öyle okununca 21. yüzyılda yaşayan insana içinde taşıdığı bilgeliği aşılayabilir. Bu bilgeliği ileri taşıyamayan insanların oluşturduğu toplumlar yalnızca ritüellere bağlı kalır ve işin özü, yani bilinç tarihe gömülür. Böyle bakınca bir kitâbe bile yüzlerce yıl öteden yüreğimize seslenebilir.
Bu durum matematikte veya herhangi bir bilim dalında da böyle diye düşünmeye başladım. Okurken bilgileri alıyoruz, büyük resim üstüne pek düşünmüyoruz. Yaygın tabiriyle formül ezberliyoruz. Bazılarımız, belki lise seviyesindeki derslerde bunu aşabiliyor ama üniversitede buna mahkum oluyoruz. Hatta beynimize taktığımız prangaları yaratanlar bizleriz. Okuduğumuz metni salt gerçekmiş gibi ele alıyoruz. Aydınlanmanın mihenk taşı olan deney yapma bilincini görmeyip yalnızca elde edilen sonuçlara, yani bilgiye odaklanıyoruz. Hatta deneyi tekrarlamıyoruz bile. Derslerde bilinç edinmek yerine slaytlardaki sonuçları görüp görüp geçiyoruz. Sormadığımız, merak etmediğimiz ve hiç işimize yaramayacak bilgilerle çocukluktan beri dolduruluyoruz. Tarif ettiğim modern rasyonel insanı yıllarca içimde yaşattığımı bilerek şimdilerde bir arayış içindeyim. Aradığım o bilinç nerede göremiyorum. Yalnızca bilgiye taparcasına bağlanıp kafamıza onca saçma bilgileri sokan bu düşünüş biçiminin tamamen yanlış olduğunu düşünüyorum.
Bilgi ile bilinç çok farklı kavramlar. İhtiyacımız olan şey bilinç. Kuru kuru bilgi edinmek değil. Özümsediğimiz bir bilinç, bir arayışa girecek ve ihtiyacımız olan bilgileri zaten doğuracaktır. Kendi doğuramazsa da onu doğuranları bulup evlat edinecektir.
4 yorum
Yazı ile tam olarak ilişkili mi bilemedim ama sahaftan edindiğim 1994 basımı kitabı, vapurda okumaya yeni başladığımda karşılaştığım şu iki paragrafı okuyunca bana bu yazıyı
hatırlattı. Hemen işaretledim paylaşmak için. Kitabın tamamını okumadan fikir belirtmek istemiyorum, okuduğum kısımlarda hemfikir olmadığım yerler de var ama böyle bir şeyler de yazılmış. Öyle işte.
"...Bir bilimci için kendisine ve mesleğine güvensizlik getirmenin en kestirme yolunun -özellikle de gerekmediği halde- bilimin bütün sorulara yanıt verdiğini veya yakında verebileceğini; bilimsel yanıtları olmayan sorunların ise soru olmadığını veya 'uyduruk sorular' olduğunu; bunları da ancak ahmakların sorup budalaların cevapladıklarını ilave etmektir.
Bu şekilde düşünen bilimcilerin sayısı ne olursa olsun, artık çok azının bunları açıklayacak kadar akılsız veya kaba olduğunu görerek seviniyorum.
Felsefi konularda deneyimli olan kişiler şunu iyi bilirler: dinsel inançların 'bilimsel' açıdan eleştirilmesi, inançların bilimsel açıdan savunulmasından daha az yanlış değildir."
Genç Bilimadamına Öğütler
P.B.Medawar Tübitak Popüler Bilim Kitapları Dizisi
2.Baskı (Ağustos 1994)
Uzun süre oldu okuyalı, o zaman dikkatimi çekmemişti hiç burası. Medawar güzel değinmiş. Fakat son cümlesine katılmam pek mümkün değil. Bilgiye tapınmaktan sakınmak ile herhangi bir dinin söylemlerini bilimsel yönden eleştirmek çok farklı şeyler. Öyle olmasaydı kiliseyi sarsan bilimsel devrim olamazdı ve şu anki düşünce yapısında olmazdık.
Yazıdaki vurgu ise bilinç. Üstüne daha çok düşünmem lazım :)
İşte ben o son cümlenin yerine başka son cümle yazsam asıl o zaman sizden şahane bir tepki gelirmiş ya,neyse yine de yazayım. :)
"...daha az yanlış değildir. Din hususundaki tartışmalarda bilimcinin bir üstünlüğü yoktur ancak Yaradılış'ın kusursuz Planı'nı (Argument from Desing) sav alan görüşün yanlısı olanlar, doğadaki düzenin yüceliğini ve anlamını kavrama konusunda sıradan insanlara göre ayrıcalıklı sayılırlar."
Ben bu konularda çok bilgili değilim ve evet haklısınız, üstüne daha da çok düşünmem lazım.
Başka bir kitap için gitmiştim aslında sahafa. "Genç Bilimadamına Öğütler" yazınca "Bilim adamı yerine Bilim insanı.." konuşmaları geldi aklıma. Yeterli bilgi olmadan eleştiriye ve ön yargıya yer yok bundan sonra diye aldım kitabı ama yolda okuduğum kısımlarda benim de katılmadığım epey yer oldu bile. Bakalım.
Bu arada sizden ve benden gelen yorumları okuyanlar olursa diye tekrar belirteyim. Bahsi geçenler Sızıntı'dan değil Tübitak Yayınları'ndan. :)
İnsanın bir kutsalı bırakıp diğerine geçmesi, bir kültü lanetleyip başka bir şeyi onun yerine kültleştirmesi, her şey de bir doğrunun mutlaka bulunabileceği, o doğruya mutlaka ulaşılabileceğimiz sanrısı.
Bu sanrının fazlaca görülmesi durumu, çoğu zaman bizi gerçek bilimsel metodları sürdürebilmekten alı koyar. Yeter kadarı ise bilim yapmamız için gereken enerjinin önünü açar.
Büyük çoğunluğumuz, ucunda ışık görmediğimiz iş için zaman harcamayız. O ışık bir sanrı, önyargı yani inançtır. İnancın var olmadığını söylemek, onunla her şeyi başarabileceğimizi düşünmek kadar yanlıştır.
Sanırım, bu dengeyi iyi formulize edilebildiğimizde sonuç almaya başlarız.